Öz Amaç: Bu çalışmada; roka bitkisinin (Eruca sativa Mill.) farklı azot formlarını içeren gübrelerle 2 yıl boyunca yetiştirilmesi sonucu yapraklarındaki nitrat, nitrit ve toplam azot birikimi ile bitki besin maddelerinin değişimi incelenmiştir. Materyal ve Metot: Sera çalışması olarak yürütülen denemede farklı azot kaynakları olarak; çiftlik gübresi (100 ton ha-1), Ca(NO3)2 (150 kg N ha-1) ve (NH4)2SO4 (150 kg N ha-1) kullanılmıştır. Tesadüf parselleri deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak yürütülen denemede roka yapraklarının hasat edilmesi sonrası azot fraksiyonları ile diğer besin madde içerikleri ve verimi saptanmıştır. Bulgular ve Sonuç: Her iki yıl için de rokanın verimi, azot, nitrat ve nitrit içerikleri üzerine özellikle nitratlı gübrelerin etkisi istatistiksel olarak % 5 düzeyinde ve önemli olarak belirlenmiştir. Amonyumlu gübre ve çiftlik gübresi de nitratlı gübreyi izlemiş ve daha az etkili olmuşlardır. Ekim zamanı ve azotlu gübre çeşitlerinin rokanın makro ve mikro besin elementi içeriği üzerine etkileri önemli olmamıştır.
Bu araştırmada kompost ve ahır gübresi uygulamalarının fasulye bitkisinin gelişimi ve beslenmesi üzerine olan etkisi araştırılmıştır. Deneme sera koşullarında yürütülmüştür. Saksılara temel gübreleme amacıyla N, P, K, uygulaması ekimden önce toprağa karıştırılmak suretiyle uygulanmıştır. Test bitkisi olarak fasulye bitkisi yetiştirilmiştir. Çalışmada dekara 2-4-8 ton olacak şekilde kompost, kompost+ahır gübresi (1/2+1/2), ahır gübresi uygulaması ve kontrol uygulaması olarak da mineral gübre (NPK) uygulamalarının fasulye bitkisinin gelişimi üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırmada ayrıca her deneme konusuna eşit miktarda kükürt (80 kg da -1 S) uygulaması da yapılmıştır. Kompost ve ahır gübresi uygulamalarının fasulye bitkisinin kuru madde, verim, toplam N, K, Fe, Cu ve Zn miktarı üzerine etkisi istatistiki yönden önemli bulunmuş, toplam P, Ca, Mg, Na ve Mn miktarı üzerine etkisi ise önemsiz bulunmuştur.
Abstract The study evaluated calcium-rich deinking paper sludge (DPS) biochar's capability as a viable alternative method to mitigate soil cadmium (Cd) availability. Our analysis of 68 recent studies showed that 75% of the studies focused on contamination levels below 10 mg kg -1 . However, mining and smelting areas exhibit higher levels of Cd contamination (mean value of 57.5 mg kg -1 with a CV of 128%), necessitating a contamination rate-dependent approach. Clay loam (CL) and sandy loam (SL) soils were artificially contaminated with Cd to mimic polluted areas (20, 40, 80 mg kg -1 ). Soils were aged for six months and then treated with DPS biochar doses of 0%, 1%, and 3% (w/w) for a month. Cd extractability and toxicity were gauged using diethylenetriaminepentaacetic acid extraction and plant physiology tests. Supplementarily, machine learning algorithms were tested to predict plant physiological parameters and biomass production, leveraging variables from principal component analysis and design parameters. Biochar application (3%, w/w) reduced soil Cd availability (20.1% in SL, 8.4% in CL; p < .05), attributed to increased soil pH, enhanced microbial activity, and expanded soil surface area. The plants grown in treated soils displayed increased dry matter content, chlorophyll, relative water content, and decreased malondialdehyde levels. The impact varied, being more pronounced in SL soils with high Cd contamination. This study presents the first report on the use of DPS biochar in Cd-contaminated soils and sets expectations for its outcomes regarding plant physiology and soil microbial activity in a diversified experimental design. DPS biochar appeared as a tool for mitigating soil Cd availability and alleviating plant stress particularly in SL soils. The biochar's efficiency was influenced by its dose, the level of contamination, and the soil type, highlighting the importance of tailored application strategies.
Aydın ili Söke ilçesinde bir üretici tarlasında 2 yıl süreyle yürütülen bu araştırmada, potasyumlu gübre ile birlikte hümik asit uygulamalarının ayçiçeği bitkisinin verim, % yağ oranı, yağ asitleri ve tohumun besin maddesi içeriği üzerine olan etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Tesadüf blokları deneme desenine göre 3 tekrarlamalı olarak yürütülen çalışmada 5 farklı potasyumlu (potasyum sülfat, % 50 K2O) gübre dozu (0-4-8-12-16 kg da-1 K2O) ve 4 farklı hümik asit (Leonardit) dozu (0-10-20-30 kg da-1) faktöriyel olarak uygulanmıştır. Araştırma toplam 60 parselde yürütülmüş, hasat zamanında alınan tohum örneklerinde makro ve mikro elementler miktarları, protein ve yağ oranları, yağ asitleri bileşimi ve ayrıca verim tespit edilmiştir. Potasyumlu gübre ve hümik asit uygulamaları ayçiçeği bitkisinin verim ve tohumun besin maddesi içeriği üzerine istatistiki anlamda etkili olmuştur. En yüksek tane verimi 12 kg K2O da-1 potasyumlu gübre ile 20 ve 30 kg da-1 hümik asitin birlikte uygulandığı parsellerden elde edilmiştir. Artan K dozlarına bağlı olarak tabla verimi de artmış fakat en yüksek tabla verimine ulaşılan 12 kg da-1 dozundan sonra verimde düşme meydana gelmiştir. Tohumlardaki toplam azot ve ham protein miktarları 12 kg K2O da-1, toplam fosfor ve potasyum ise 4 kg K2O da-1 düzeyine kadar artmıştır. Potasyum ve hümik asitin birlikte uygulamaları ayçiçeği tohumunun yağ oranını, K uygulamaları ise yağ oranı ile birlikte tohumunun oleik asit, linoleik asit, palmitik asit ve stearik asit içeriğini artırmıştır. Elde edilen sonuçlar; potasyumlu gübrelemeye ilave olarak toprağa yapılan hümik asit uygulamasının, ayçiçeğinde verim ile tohumdaki yağ miktarları ile ilişkili olarak kaliteyi de arttırdığını göstermiştir.
This study was carried out to investigate the potential for the usability of treated olive mill wastewater (OMW) as an organic amendment in agricultural soils under Mediterranean climate conditions. OMW was treated by two different treatment processes as economical (E-OMW) and advanced (A-OMW). The treated OMWs and raw OMW (R-OMW) were applied to a loamy soil at a rate of 100 m3 ha-1 year-1 for 2 years. Soils were sampled 15 days and about 5 months (at harvest) after OMW application for chemical and microbial analyses in each year. The total concentrations of N, P, Cu, Zn, and phenol of R-OMW decreased after both treatment processes while salinity (EC) and the total amounts of K, Na, and Ca increased. The applications of OMW caused changes in soil chemical (pH, EC, Pext, Kext) and microbial (microbial biomass-C (MB-C), microbial biomass-N (MB-N), basal soil respiration (BSR), N-mineralization (N-min)) characteristics (P < 0.05). In the second year of the experiment, initial samplings showed that the values of soil pH and EC increased significantly under all OMW applications compared to the control. High Pext concentrations were determined in soils amended with R-OMW, while there were high Kext concentrations in soils amended with the treated OMWs. The increases determined in MB-C and MB-N at all sampling times resulted in high MB-C/TOC and MB-N/TN ratios in soils amended with the treated OMWs. The wheat grain yield over the 2-year period showed that the application of the treated OMWs had a positive effect. It was determined that no negative effects occurred for either soil properties or wheat growth with the treated OMW applied at rates of up to 100 m3 ha-1. The addition of treated OMW after removal of its phenolic components may be considered as a good option for evaluating this waste in countries where OMW causes serious environmental pollution.